Türk-Hint ilişkilerinin tarihi 11.yüzyıla kadar uzanır. Delhi Sultanlığı bu tarihte Türk hanedanlıklarından Kölemenler tarafından kurulmuş. Dünyanın yedi harikasından biri sayılan Taj Mahal, Fatehpur Sikri, Qutap Minar gibi milyonları Hindistan’a çeken tarihi eserlerin hemen hepsi Babür İmparatorluğu’ndan kalmış. Babür’lüler, 16.yüzyıldan 19.yüzyılın başında İngilizler gelene kadar Hindistan’ın kuzeyinde geniş bir coğrafyada egemen olmuşlar. Batılı tarihçiler herhalde Türk ismini pek sevmediğinden Babür’lüler yerine “Mughal” imparatorluğu demeyi tercih ederler. Oysa Babürname’yi okurken hepsini anlamasanız da, elinizdeki kitabın Türkçe olduğunu hemen fark ediyorsunuz.
TIKLAYIN - Hindistan Gerçekleri (1)
Türk Kurtuluş Savaşı'nın Hint bağımsızlık hareketine etkisi
Mustafa Kemal’in önderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı, o güne kadar yavaş seyreden Hint özgürlük hareketine büyük bir ivme kazandırmıştır. Yurt dışında yaşayan en saygın Türkologlarımızdan Prof. Dr. Muhammed Sadıq, ”Türk Devrimi ve Hindistan Özgürlük Hareketi” isimli kitabında, Türk millî mücadelesinin Müslüman ya da Hindu demeden tüm Hintlileri bağımsızlık ortak hedefinde nasıl birleştirdiğini ayrıntılarıyla anlatıyor. Hintliler de kendilerine örnek aldıkları Türk Kurtuluş Savaşı'na ellerinden gelen maddi ve manevi desteği esirgememişler. Hintli Müslümanların yanı sıra Hinduların da kollarındaki bilezikleri, parmaklarındaki yüzükleri çıkarıp Anadolu’ya gönderdiklerini biliyoruz. Prof.Dr. Türkkaya Ataöv de, Sadıq’ın kitabı için kaleme aldığı önsözünde, Balkan ve Trablus Savaşlarında Türk yaralıların tedavisi için Hindistan’dan Türkiye’ye gönderilen kalabalık bir doktorlar heyetine ilişkin belgeleri Aligarh Üniversitesi kayıtlarında bizzat gördüğünü söylüyor.
Hindistan’daki Atatürk hayranlığı
Atatürk’ün Hintliler arasında müstesna bir yeri vardır. Orta okul ders kitaplarında Atatürk’ün hayatı, zorunlu müfredatın bir parçası olarak okutulur. Bugün Yeni Delhi’de Büyükelçiliklerin yer aldığı “Chanakyapuri” semtini, Başbakanlığın önünden geçerek şehir merkezine bağlayan ana arterin adı, ”Mustafa Kemal Atatürk Marg”dır. Biz de, Hint büyükelçiliğinin önündeki 40 yıllık Vali Reşit Caddesi’nin adını, 1970’li yıllarda, sanki Ankara’da başka yer kalmamış gibi, Hindistan’ı bölerek Pakistan’ı kuran Cinnah ile değiştirmişiz.
Hasan Göğüş, Mustafa Kemal Atatürk Marg tabelasıyla
Özgüven patlaması yaşayan Hindistan
Hintliler, esasen burunlarından kıl aldırmayan bir yaratılışa sahiptirler. Öteden beri kalkınma yardımı kabul etmezler.2005 yılında tüm alt kıtayla birlikte Hindistan’ı da vuran tsunami felaketinden sonra insani yardım tekliflerini reddettiler. Son yıllardaki ekonomik performansları ve Batılıların Çin’i dengelemek amacıyla, Hindistan’ın üzerine titremeleri Hintliler’de tam bir özgüven patlamasına yol açmış. Bu nedenle Hindistan ile ilişkileri düzeltmek, hele de Hindu milliyetçisi Modi zamanında kolay olmayacak, ciddi bir uğraş gerektirecektir.
Pakistan ile dostluk, Hindistan ile ilişkilerin geliştirilmesine engel olmamalı
Hindistan ile aramızda ikili bir sorun mevcut değil. İlişkilerin önündeki en büyük engel bazen abartıya kaçan Pakistan hayranlığı. Türkiye’de gerek sivil gerek askeri bürokraside güçlü bir Pakistan lobisi bulunuyor. Önceki gün Ankara’daki Pakistan milli günü maaşallah kabine toplantısı gibiydi. Oysa bu yılki Hint Millî gününde tek bir bakan göremedim. Ermenistan ile ilişkilerimiz nasıl Azerbaycan’ın ipoteği altındaysa, Hindistan ile münasebetlerimiz de Pakistan’ın gölgesinde yürütülmektedir. Bu nedenle işe Pakistanlı dostlarımızı, Türkiye’nin Hindistan ile geliştireceği iyi ilişkilerin Pakistan’ın da yararına olacağına, Pakistan ile dostluğumuzu bozmadan Türkiye’nin kendi ulusal çıkarlarını da gözetmek zorunda olduğuna ikna etmekle başlamak gerekir.
Özel temsilciler arasında gizli temaslar yararlı olabilir
Hindistan’dan Türkiye’ye başbakan düzeyinde son ziyaret, 16-19 Eylül 2003 tarihlerinde gerçekleştirildi. Bugün, Modi’yi Türkiye’ye davet etseniz kabul edeceğini hiç sanmıyorum. İlk aşamada farklı konularda siyasi istişareler, Bakan yardımcısı ve bakan ziyaretleri ile zemini hazırlamak lazım. Yunanistan ile ilişkilerde yaşanan mevcut bahar ikliminin tohumları, iki yıl kadar önce cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o tarihteki başdanışmanı İbrahim Kalın ile Başbakan Mitsotakis’in diplomatik danışmanı Anna-Maria Boura arasında gözlerden ırak, Brüksel’de gerçekleştirilen görüşmelerle başlamıştı. Böyle bir yöntem Hindistan için de işletilebilir. İki özel temsilci birlikte ortak bir yol haritası hazırlayabilirler. İki ülke birbirlerinin hassasiyetlerine dikkat ederek yine Yunanistan ve ABD örneklerinde olduğu gibi pozitif gündeme odaklanabilirler.
Sivil toplum kuruluşları arasında işbirliği artırılmalı
Hindistan zengin bir entelektüel birikime sahiptir. Her gün İngilizce dilinde 7-8 ciddi gazete yayınlanır. Hintli entelektüellere sadece Hindistan’da değil, Dünya’nın her yerinde rastlarsınız. Türk ve Hint düşünce kuruluşları arasında tesis edilecek işbirlikleri pozitif gündeme katkıda bulunacaktır.
Ortak değer laiklik öne çıkarılmalı
Türkiye ve Hindistan’ı birleştiren ortak değerlerinden biri de iki ülkede farklı yorumlansa da laiklik ilkesidir. Ülkesinde Hindu çoğunluğun haricinde Hristiyan, Müslüman, Budist, Singh ve Jain gibi dini azınlıkları barındıran Hindistan için laiklik farklı dinlere eşit muamele anlamı taşır. Her ne kadar Başbakan Modi’nin bu konudaki sicili pek temiz olmasa da, Hindistan ile ilişkilerinin geliştirilmesi sürecinde Türkiye’nin Müslümanların hamiliğine soyunmaktansa, laik kimliğini öne çıkarması yararlı olacaktır.
Terörizmle mücadelede işbirliği artırılmalı
Türkiye ve Hindistan terörizmden en fazla canı yanan ülkelerin ön sıralarında yer alırlar. Türkiye için PKK neyse, Hindistan için de Keşmir’deki terör eylemlerinden sorumlu gördüğü Lashkar-e-Taiba odur. Terörizmle mücadele alanında ikili ve uluslararası alanda işbirliği artırılabilir.Bu çerçevede dışişleri bakanlıkları ve istihbarat kuruluşları arasında düzenli istişareler gerçekleştirilmesi, Millî Güvenlik kurulları genel sekreterlerinin karşılıklı ziyaretlerinin canlandırılması güven ortamının geliştirilmesine yardımcı olur.
Hindistan-Pakistan uyuşmazlığında Türkiye arabuluculuğa soyunmamalı
Hindistan’ın gözünde Pakistan/Hindistan uyuşmazlığında Türkiye taraftır. Bu nedenle iki ülke arasında arabuluculuğa soyunmak gibi gerçekçi olmayan girişimlerden kaçınılmalıdır. Yeni Delhi’deki görevim sırasında 2003 yılındaki gerginlikte iki ülke başbakanına tarafımızdan gönderilen itidal çağrısı mektupları bir işe yaramadı. Tam aksine, Pakistan tarafında,” Bizi Hindistan ile bir mi tutuyorsunuz?” diye alınganlık yarattı. Hintliler cevap bile vermedi.
Türk-Hint ekonomik ilişkilerinde artan ticaret hacmi
Hiç unutmuyorum, 2003 yılında Yeni Delhi’de göreve başladığımda Hindistan ile ikili ticaret hacmimiz sadece 350 bin dolardı. Bu rakam geçen sene 12 milyar doları aşmış. Yeni hedef 20 milyar dolar olarak belirlenmiş. Nereden nereye? Demek ki ticareti artırmak için her yerde yeni büyükelçilikler açmaya gerek yokmuş.
İkili ticarette bir denge sağlamak Çin ile olduğu gibi Hindistan ile de kolay değildir. Tekstil, demir-çelik ürünleri, oto yedek parçaları gibi ortak ihraç mallarını Hindistan çok daha ucuza üretebilmektedir. Gün geçtikçe ürettiği malların kalitesi de iyileştiğinden rekabet gücü de artıyor.
İkili ticaretteki açık turizm yoluyla kapatılmaya çalışılabilir. Hintliler gösterişe meraklı insanlardır, gittikleri yerlerde ortalama bir turistin çok üstünde para harcarlar. Pandemiden önce Türkiye’ye gelen Hintlilerin sayısı 300 bine yaklaşmış.400 milyona ulaştığı söylenen bir orta sınıfa sahip Hindistan piyasasından Türkiye turizmde daha büyük bir pay alabilir.
Karşımıza bir de Hint lobisini almayalım
Yurt dışındaki Ermeni ve Rum lobilerinin Türkiye’nin başına ne belalar açtıkları herkesin malumudur. Hindistan dışında 35 milyon Hintli yaşıyor. Bir de Hint lobisinin Türkiye’ye karşı harekete geçirildiğini tasavvur edin ki böyle bir tehlikenin işaretleri alınmaya başlanıldı. Bu yıl başında, Washington’da Türkiye’ye F-16 satışına karşı çıkan mektubu imzalayanlar arasında Ermeni ve Rum yanlısı kongre üyelerinin yanı sıra ilk kez Hint lobisi mensuplarının da yer aldığı dikkatlerden kaçmamalı.
Hiç kimsenin şüphesi olmasın, Türkiye-Hindistan arasındaki ilişkilerin bozulmasından Hindistan’dan çok Türkiye’ye zararlı çıkar.
Hasan Göğüş kimdir?
Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.
Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.
Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.
Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor.
Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" ve köşe yazılarını topladığı İdeal Kitap'tan yayımlanmış "Diplomasi Yazıları" isimli iki kitabı bulunmaktadır.
|